fbpx

Duygular Yaşamımızı Yönetiyor mu?

Çoğunluk için sıradan gibi görünen bir duruma, bir başkası olması gerekenden fazla duygusal tepki gösterebilir. Bunun nedeni bilinçaltının geçmişte yaşadığı benzer bir duyguyla bağlantı kurmasıdır. Kedi, köpek, kalabalık, kapalı mekan, topluluk önünde konuşma gibi bir çok korkunun kökeni geçmişte o durumların hissettirdiği duygulardan kaynaklanır.

Üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen bir olayı canlı bir şekilde hatırlıyor olmamızın nedeni duygulardır. Bu duygu bizi üzen veya iyi hissettiren bir duygu olabilir. Duygular bilinçaltına giden yollardır.

İnsan çok yoğun bir acı yaşayıp suçluluk ve derin üzüntü hissettiği zamanlarda o acıdan kaçmak yada acının üstünü örtmek isteyebilir. Oysa ki, bastırılan yada görmezden gelinen duygular, yeniden kendini ortaya çıkartacak bir yol bulana kadar tutulur ve bazen bir sonraki nesle aktarılır.

Çalışmalarımda en çok değersizlik duygusu ile karşılaşıyorum. Kişi, bu duyguyu ilişkisinde yaşadığını söylerken bunun çok derinlerden geldiğini sezinliyorum.  Bu konu üzerinde yaptığım regresyon çalışmalarında kişinin değersizlik duygusunu bazen çok küçük yaşlardan gelen aileyle olan ilişkisinde hissettiği ortaya çıkabiliyor. Bazen okul yıllarında arkadaşlarının ona karşı bir tavrı bu duyguyu tetiklemiş olabiliyor.

Bugün yoğun bir şekilde hissedildiği söylenen bir duygunun geçmişten gelen duyguyla bağlantılı olduğunu gözlemleyebiliyoruz.

Eşinin ilgisizliği ve ihmalkarlığı, kişinin yetersiz sevgi hissettiği çocukluğundaki yoğun ihmal duygusunu su yüzeyine çıkartabilir. Karşılaştığım ilişki sorunlarının büyük çoğunluğunda yaşanan duyguların, çocukluktan gelen biriktirilmiş duyguları aktive etmiş olduğunu gördüm. İlişkilerinde değer görmediğini söyleyen bir kişi ile çalışırken o duyguların altında annesinden yada babasından beklediği değer arayışını karşı cinste bulma çabasında olduğu görülebiliyor.  Kısacası, geçmişte yaşanan yoğun duygular, yaşanan benzer durumlarda faaliyete geçebilir.

Kişi büyürken kendisini güvende ve sevgiyi hissetmişse, dünyayı güvenli bir yer olarak algılar ve iyi hislere odaklanır. Eğer kendisini kötü hissettiren davranışlara maruz kalıp, sevgiden yoksun büyümüşse, dünyayı tehlikeli, güvensiz bir yer olarak görür.

İnsan zihnini bir bardağa benzetirsek; olumsuz duyguları bardağın dibine çöken çamur ve telkinleri de temiz su gibi düşündüğümüzde, bu bardaktaki dalgalanmanın biraz fazla olması o çamurun yeniden suya karışmasına neden olur. Bilinç düzeyinde yapılan konuşmalar ve telkinler de başlangıçta istenmeyen duyguyu bastırsa da, bir duygusal çalkantıda o yine yüzeye çıkar. Duygu odaklı terapilerde çamurlu yüzeye (bastırılan negatif duygulara) inilir ve bu çamur (negatif duygu) boşaltılarak ardından temiz su (telkinler) eklenir. Yani, önce bastırılan duygular dışarı çıkartılır, akabinde eski duyguların yerine telkinlerle daha iyi hissettirecek duygu ve inançlar yüklenir. Telkinlerin etkisinin kalıcı olması en dipteki kalıntılar temizlendikten sonra sağlanır.

Bazen kişinin anlattığı hikayesinde; bilinci, kızgınlık duygusunu yaşadığını söylerken, bilinçaltında, bastırılan pişmanlık duygusu çıkabilmektedir. Pişmanlığını bastırmak isterken kızgınlık gibi ikincil bir duyguyla özdeşleşebilir.

Günümüzde, kanserden kalp rahatsızlıklarına kadar birçok hastalığın kökeninde öfkenin, başkalarını yargılamanın, pişmanlıkların ve nefretin olduğu vurgulanıyor. Bu olumsuz duyguların neden olduğu stres, vücudun bağışıklık sistemini doğrudan etkileyerek, kişinin enfeksiyon ve hastalıklara açık hale gelmesine neden oluyor.

Kelimelerin de duygularımız üzerinde etkisi vardır: Negatif duygu içeren kelimeler beynimizin korku merkezi amigdalayı faaliyete geçirir, bu da stres üreten hormonların salgılanmasına neden olur. Bu hormonlar ve nörotransmitterler mantıksal düşünmeye engel oluşturur. Olumlu duygu içeren kelimeleri kullanmak, frontal loblardaki bölgeleri güçlendirerek beynin motivasyonla ilgili bölümlerini harekete geçirir.

Kişiler değişik iyileşme tekniklerini deneyerek bir süre kendisini iyi hissettiğini düşünebilir. Onlara göre bütün sorunlarını konuşarak çözmüşlerdir ve dinledikleri telkinlerle kendilerini daha iyi hissettiklerini söyleyebilirler. Fakat en derinlerde yatan olayla bağlantı kurulmadıysa eski duyguyu hatırlatan en ufak bir olayda kişi kendisini alt üst olmuş hissedebilir.

Duygularımız, arabanın gösterge tablosundaki ışıklar gibi bize bir şey anlatır. Arabadaki göstergeler ne yapılması gerektiği konusunda bize işaret verir. İşaretleri göz önünde bulundurursak güvenli bir şekilde aracımızı kullanabiliriz. Duygular da aynı şekilde fiziksel ve zihinsel sağlığımız için işaretlerdir. Geçmişte takılı kaldığınız bir ilişkiniz sizi etkiliyorken yeni ilişkinizden istediğiniz güzelliği bulmanız kolay olmaz. El freni çekiliyken arabayı çalıştırmaya kalkarsanız istediğiniz sonucu alamazsınız. Tıpkı arabaların ışıklı göstergeleri gibi duygularımızın da bize vermek istediği mesajlar vardır.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir