Engellenmişlik ve Mutsuzluk
Ne kadar içimizden geldiği gibi ağlayabildik, ne kadar karnımızı patlatırcasına gülüp eğlenebildik çocukken? Hep bir engellenme… “Çok gülme ağlarsın, ne eğlendiniz be elalem ne düşünecek, güçlü ol ağlama, zayıf mısın sen hemen bir gözyaşı…” Böyle büyüyen çocuklar duygularından öyle uzaklaştı ki; onu neyin mutlu, neyin üzgün hissettirdiğini anlayamadı bile. Ne işinde, ne ilişkilerinde rahatsız olduğu konuların farkında olmadan bir ömür tüketirken: “her şeyim var, neden mutsuzum?” sorgularıyla anlam aradı hayatta.
Daha önceki yazılarımda da paylaştım: “Ben kendi istediğim hayatı değil; başkalarının benden beklediği hayatı yaşamışım. Ailemin istediği kişiyle evlenmiş, bana uygun görülen evde oturmuş, söylenilen arabayı almış, benden beklenilen işleri yapmışım.” Öyle üzgün ve derinden bir ahla geliyordu ki telefonda sesi, farkındalık oluşturması için yazmak istedim.
Bunca zamandır insanların hangi konuda sıkışıp da destek aradığını düşündüğümde, bana gelen vakaların büyük oranda: “elalem ne der?” diyerek sınırlandırılmış kişilikle oluşturulan hayatlarda yaşayan kişiler olduğunu fark ettim. Ona dayatılan kimlikler, toplumsal normlar, baskılar, kendi olmakla ilgili içsel savaşları ve travmalarıyla ezilen bireyler tarifsiz bir mutsuzluk içinde buluyorlardı kendilerini.
Nihayetinde istemediği şeyleri yapmak zorunda kalan bireyler, ne kadar hayatta başarılı gibi görülse de içinde bir yerlerde hayata karşı tatminsiz ve mutsuz oluyordu.
“Neden insanlar beni kaybetmeye gözü alıyor?” diye sordu bir danışanım. Sorunun cevabı tabi ki ondaydı ve fark etti ki “Ben kendimi kaybetmeyi göze alıyorum çünkü.” Kaybetmemek için kendi olmaktan vazgeçen insan; önce kendini kaybederken, ardından sahiplendikleri de elinden gidiyordu. Bir şarkı sözlerinde “Seni kaybettim ama kendimi kazandım” der. Kaybeden ve kaybedilen olunmadan önce: okuyun ki kendinizi, kazananlardan olun. Sizi olduğunuz kişi olarak sevecek şekilde insanlar olsun istiyorsanız hayatınızda, en başında kendiniz olmayı bilin.
Bir danışanımla evlenme isteği üzerinde çalışıyorduk. Konu neden evlenmeyi istediğine gelince, ailesinin ve çevrenin kendine karışmasından kurtulmak istediğini, giydiklerine, gezdiklerine söz söylediklerinde: “artık kocam var, istediğimi giyer, rahatça gezerim” düşüncesi çıktı. Sonra da “ama erkek arkadaşlarım da hep dışarıda mini etek giymeme karıştılar” itirafı geldi. Tabi bu konunun regresyonla daha derinlerine de gittik. Annesinin aslında dişi olduğu babası tarafından baskılandığı, şimdi de annesinin kendi kızına benzer baskıları yaptığı, erkek çocuk beklentisiyle doğduğu için erkek gibi davranması beklentileri gibi birçok konu daha çıktı. Bunların her birinin etkilerinden bilinçaltında özgürleştikçe şöyle bir farkındalığa varılıyor: “Hiç kimse senin adına bir şey yapamaz, önce sen bunun için kendine inanmadıkça”. Aslında danışanım da verdiği bir örnekle konunun farkındaydı; çok tutucu ve kapalı bir aileye arkadaşı açık bir gelin olarak gitmiş ve o haliyle de benimsenip, sevilmişti.
Bazen de engellenmişlik hisleri sana ait olmayabilir; farkında olmadan atalarından getirdiklerin, yakın olmak için annenden aldıkların olabiliyor. Hayatında kendini engellenmiş hisseden danışanım, hayatıyla ilgili adım atamıyordu. Nerelerde engellenmişlik hissettiğini sorduğumda; eşi, çocuğu, annesi gibi görünür etmenleri anlatırken, duygularına odaklandığımızda ailesiyle yaşadıklarındaki duyguları boşalttıktan sonra, bedeninde öne çıkan duyguları takip ettiğimizde annesinin onun doğumunda zorlandığı zamanları hissetti. Doğumu kancalarla başından çekilerek olmuştu. Annesi doğum yapamıyor, acı çekiyordu. Bebek de annesinin acısını hissediyordu. O küçük bebeğe bugünkü haliyle destek oldu. Dünyaya geleceğini, annesinin şu an yaşadığı doğum sancısını üzerinde taşımazsa hayatını daha kolay yaşayabileceğini söyledik, o küçük bebek annesine de destek oldu. Regresyondan çıktığında başında açılmalar hissetti. Normalde başında hissettiği ağrılar çıkıp gitmişti. Hatta gözlerinin bile daha net gördüğünü ifade etti. Duygu odaklı ve beden farkındalıklı içsel dönüşüm çalışmalarıyla bugün yaşanılan sorunların ilk oluştuğu kaynağı bularak, olumsuz etkilerden özgürleşmek mümkün.Hayatında engellenmişlik hissiyle karşılaşmamış kişi yoktur sanıyorum. Bir zamanlar ben de benden beklenilen hayatı yaşıyordum. Üniversite tercihlerimde psikoloji yazmak istediğimde; psikoloğa gidenin deli yaftasının yapıştırıldığı yıllar olduğu için, bir şekilde o işi yapmamın uygun olmadığına ikna edilerek son gece tüm tercihlerimi değiştirmiştim. Toplumda bir kadının öğretmen olarak rahat edeceğine ikna etme çabaları ise sonuçsuz kalmıştı. Tabi ki seven için öğretmenlik çok güzel bir meslek. Okulda kurallar zinciri ve otoritelerin olduğu bir hayatın beni çok da mutlu etmeyeceğini anlıyordum. Kaçış olarak, pek de bilmediğim, o yıllarda yeni ortaya çıkan bir bölüm seçtim: Uluslararası İlişkiler. Yıllar sonra işini yapmadığım bölümlerde okumuş olduğumu ve aslında çok da beni iyi hissettiren işlerde çalışmadığımı anladıkça, yapmak istediğim işlerin eğitimlerini almaya başladım ve her zaman bir dönüş yolu olduğunu fark ettim. Bazen kestirme değil, dolaylı yoları seçse de insan; o yolun da öğrettiği nice güzellikleri olduğunu görebilir. Hatta geçtiği uzun yolun taşlarını, yeni yoluna da taşıyınca daha farklı açılarla, özgün yaklaşımlarla başarıya, mutluluğa giden adımlar atılır. Belki de o zamanlar istediğim bölüme gitmiş olsaydım, şimdi öğrendiğim farklı bakış açılarından bakamayacaktım konulara. İnsan ruhu neyi yapınca mutlu olduğunu biliyor ve sen kendine inanırsan yollar da açılıyor.
Toplumun koyduğu normlara uyum içinde yaşamaya çalışırken ne kadar kendi kalabildi insan? Dışlanmayı da göze alabilen bir kısım kendi özgünlüğünü yaşamayı seçti. Kendi olabilen insan her zaman da dışlanacak değildi tabi, önce kendi içinde kendine kabul veren insan, başkaları tarafından da kabul edilecekti. Nasıl ki sanatçılar, kendi özgünlüğüyle toplum standartlarının ötesinde tarzlarıyla ortaya çıkıyorlar ve o şekilde kabul ediliyorlarsa, sen de kendini onayladığında dünyan da seni onaylayacak gerçekten olmak istediğin halinle.
Engellenmişlikle ilgili olarak aklıma, filleri yavru iken kalın bir zincirle yere sağlamca çakılmış bir kazığa bağladıkları, küçük filin önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşıp, defalarca deneyip, başaramadığında artık çabalamayı bırakması geldi. Yıllar geçip, kocaman bir fil olduğu zaman da gücü yetecek olmasına rağmen öğrenilmiş çaresizlikle girişimde bulunmaz. Artık kıramadığı zinciri değil, inancıdır. Sen şimdi zincirlerini kıracak güçte olmana rağmen hangi inançlarını kıramadığın için kendi istediğin hayatı yaşamıyorsun?
*Gonca Kubat
Engellenmişlik hislerinden kurtulmak için goncakubat.com da içsel dönüşüm sisteminde, sana özel uygulamalarla ilgili detaylı bilgi almak için aşağıdaki formu doldurabilirsin.