Kendin Olmak
Yaptıklarımızı kendimiz için mi başkaları için mi yapıyoruz? Ne kadar kendimiziz ve ne kadar rahat hissediyoruz?
Sadece başkalarından takdir görmek için olmadığınızdan farklı durumlara çok sık girdiğiniz oluyor mu?
Şirinler çizgi filmini hatırlayanlar bilir, orada birçok özelliği olan şirin vardır: cesur şirin, şair şirin, müzisyen, aktör, hayalci, mimar, pastacı, bilgin, duygusal, süslü, güçlü şirin gibi. Bu şirinler bazen birbirlerinin yerine geçmeye kalkarlar ve komik durumlar yaşanır. Mimar şirin pasta yapmaya çalışınca ağzına burnuna bulaştırır. Ressam şirin mimarlık yapmaya kalkışınca bina yıkılır.
Günlük hayatta da buna benzer durumlar yaşanır. Esasında olmadığımız şekillere girdikçe ya bir şekilde eğreti durur, ya da biz, kendimiz olmadığımız için rahatsız hissederiz.
Çoğu insan farkında olarak ya da olmayarak çevresinden gördüğü normlara göre kendine bir yaşam kurar. Kendisine örnek olarak gösterilen yaşam ona uygun mu düşünmez bile. Sırf statü için sevmediği mesleği yapanlar, çevresindekiler ondan beklediği için evlenenler, esasında ilgi alanı olmadığı gruplara dahil olanlar, kendisini ait hissetmediği bir yerde yaşamaya mahkum edenler bir süre sonra hayattan tatmin olmayıp, zorluklardan yakınırlar.
Yöneticilik yaptığım zamanlarda patronlarım tarafından personelime sözümü dinletmem için sert olmam gerektiği söylendi. O zamanlar 27 yaşında olduğum için “onların tecrübeleri var, belki de haklılar, ben bu yumuşak ifadeyle sözümü dinletemez miyim?” diye düşünmeye başlamıştım. Olmadığım biri gibi davranırsam içimdeki çocuk bana küsecekti. Ben de gelip geçici şeyler uğruna olmadığım bir şekle bürünmek yerine içimden geldiği gibi davranmaya karar verdim. Bulunduğum yer bir fabrikaydı, içten olunca ve özden konuşunca ustalar beni kızı gibi görmelerinin yanında sözümü de dinler olmuştu. Belki de sert davransam da dediklerimi uygulayacaklardı, ancak ya arkamdan ya da içten içe söyleneceklerdi. Bu şekilde hem ben üzülecektim, hem onlar rahatsız olacaklardı. Şimdi yıllar geçtikçe fark ediyorum ki, herkesin kendisine has bir tarzı vardı.
Bazen bir işi yaparken dezavantaj gibi gördüğünüz şey, avantajınız olabiliyor. Bu durumda kendinize şunu sorun: içinde bulunduğum durumu nasıl avantaja çevirebilirim?
Başarılı kişilerin hayat hikayelerine baktığımızda dikkatimizi çeken ilk şey, kendisine dayatılanları kabullenmek yerine içlerindeki dehayı açığa çıkartmayı tercih etmeleridir. Eğer herkes bir kalıba sokulsaydı yaşam tek düze ve sıkıcı olduğu gibi gelişme ve ilerleme de olmazdı.
İlişkilerde de genelde içine düşülen yanılgı, eğer karşı tarafı istediğim hale getirirsem güzel bir ilişki yaşayabilirim düşüncesidir. Ancak gözden kaçırılan önemli bir nokta; belki karşınızdaki kişi istediğiniz değişimi gösterebilse de eğer içinde öyle bir his yoksa bir süre sonra taktığı maske onu rahatsız etmeye başlayacak, içten içe sizden ve kendisinden de uzaklaşacaktır. Nasıl ki siz olduğunuz gibi sevilmeyi tercih ediyorsanız, karşınızdaki de olduğu gibi sevilmeyi ister.
Çirkin ördek yavrusunun hikayesini hatırlarsınız. Diğerlerinden oldukça farklıdır. Herkes onunla alay eder. Zavallı yavru ben niye böyleyim diye mutsuzdur. Kendisini oraya ait hissetmeyerek, ait olmak istediği yeri aramaya başlar. Bir gün sudaki yansımasını gördüğünde kendisinin o hep olmak istediği ve beğendiği güzel bir kuğuya dönüşmüş olduğunu fark eder.
Çevremin beklediği gibi neden olamıyorum diyerek kendinizi üzmek yerine ait olduğunuzu hissettiğiniz yaşamı bulabilirsiniz. Belki de çirkin ördek yavrusu olarak gördüğünüz şey kuğu olmak için yaratılmıştır.
Başkalarının tercihlerine, beğenilerine göre yaşam kurmaya kalktıkça özündeki seni yaşayamazsın. Kendine duvarlar ördükçe kendinden uzaklaşmaya başlarsın.
Dünyada birbirinden farklı düşünen, hisseden varlıklar olmamız normaldir. Normal olmayan kendimizi içinde rahat hissetmediğimiz bir kalıba sokmaya çalışmaktır. Biz kendimiz olmadıkça ne kendimize ne de çevremize fayda sağlayabiliriz.