Ölüme Bakış Açını Değiştirmek
Bazı konularda yazmak kolay değildir. Şimdiye kadar yazmayı planlamadığım bir konuydu; ölüm. “Hayatta insanın başına her şey gelebilir” diye düşünürdüm ancak henüz olmamış şeyler için endişelenme hastalığından kendimi kurtarmıştım. “Bir şeyi çok fazla dillendirmek olasılığı arttırır” diye bildiğim için belki.
24.02.2024 tarihinde babam dünya boyutundan ayrıldı. Bir yandan bizi hazırlamıştı ancak beklemiyorduk. İnsan sevdiklerine istemediği şeyleri konduramıyor.
Bazı acılara dayanmanın bir yolu da; ona bakış açını değiştirmendir.
Sevdiğin birini kaybetmek acı vericidir. Fakat bir üst iradeye, başkasının isteğine hükmedemezsin, saygı duyman gerekir.
Değiştiremeyeceğin bir olayda değiştirebileceğin şey; bakış açındır.
Babayı (sevdiğin herhangi biri olabilir) artık yanında görememek ona sarılamamak, onunla sohbet edip, planlar yapamamak, evine gittiğinde kapıda artık seni karşılayamayacağını bilmek çok acı bir duygudur. Diğer yandan onunla geçirmiş olduğun güzel zamanları anmak, birlikte paylaştığın güzellikleri yad etmek, hayat rüyasında yaşamındaki rolü için minnettarlık duymak, onu hissedebilmek güzel duygulardır…
“Neden gittin?” diye isyan etmek yerine bu zamanlara kadar bizimle olduğu için şükretmeyi seçtim. 6-7 yıl önce çok hastayken, onun daha yaşaması için çok dua ettim, hazır değildim. Bulduğumuz farklı bir tedavi yöntemiyle iyileşip, sağlıklı bir şekilde yanımızda oldu. Anılar biriktirdik. Bu bile bir şükür sebebim. Ruhun şad olsun, nur içinde ol canım babam. İyi ki hayatımıza eşlik ettin.
Çocuk saflığında iyi niyetli bir insanın babam olması ve bana öğrettikleri güzel şansımdı. Küçükken evden okula giderken, “niye babam yanımda değil, ya kaybolursam” derdim. Büyüdüğümde; babama, “Zaman zaman yolu şaşırıyordum, kaybolabilirdim, küçücük bir çocuğu nasıl yalnız bırakıyordun” diye sordum. Babamın cevabı: “Eğer yanında olsaydım, tek başına yolunu bulmayı öğrenemezdin. Ben arkandaydım. Seni hep izliyordum”, oldu. Bizleri kendi ayaklarımız üzerinde durmamız için bildiği en iyi şekilde yetiştirdi. Kimse hakkında kötü konuşmamayı öğütledi. İnsanları olduğu gibi kabul eder, kin tutmazdı. Tanıyanlar onu iyilikleriyle, ince esprileriyle, güldürüleriyle andı. Bir insanın giderken ardından güzelliklerle, sevgiyle anılması ne güzel.
Biri bu dünyadan giderken; herkese bir uyanış olur: hayattayken istediklerini yapmayı, kimseyle küs kalmamayı, kalp kırmamayı, hayattayken değer bilmeyi hatırlatır. Cenazeler birlik olmayı, yardımı, empatiyi, anlayışı, şefkati, merhameti ortaya çıkartır.
Bir yerde okumuştum: “hayatın anlamı ölümdür” diye. Belki de ne zaman sonlanacağının bilinmeyişi yaşamı değerli kılmaktaydı.
Ölümden, acıdan korkmak, kaçmak yaşanmasının önüne geçmez. Bilakis daha acı gelmeden onu yaşadığın için acı da çift dikişli olacaktır. O nedenle sevdiklerini kaybetmekten korkacağına, o an yanında olduğu için şükrederek yaşa. İnsanın doğal olarak aklına gelir, ya bir gün yanımda olmazsa diye. Ancak korkulara tutunmamayı bırak. Böyle düşünmen o korkunun yaşanması gerçeğini değiştirmeyecek. Aldığın nefesin bile sahibi değilken; ne kadar tutabilirsin nefesini? Sonunda bırakman gerekiyor. Hayat sana teslimiyeti öğretiyor.
Yaşamın mevsimleri olduğu gibi hayatın parçası olan insanın da mevsimleri vardır. Doğum olduğu gibi ölüm de var. Doğum da ölüm de aynı yerden.
Ölüm beden kabrinden çıkış demek. Bizler sadece beden varlıklar değiliz, ruhsal enerjiyiz. Enerji yok olmaz dönüşür. Ayette “Her canlı ölümü tadacaktır” denilmiş, ölecektir değil. Her birimizin geldiği yere dönmesi olarak bakmak gerek ölüme de. Elbette, sevdiğinin fiziksel olarak yanında olamaması acıtıyor, özlem duyuyorsun. Ancak her şeyi kontrol edemezsin, kontrol edebileceğin şey bakış açındır.
Yunus Emre’nin dediği gibi “Ölürse tenler ölür, canlar ölesi değil.”
Sevgili babacım hepimizin nihayetinde gideceği yere gittin. Sevgi ve özlemle…
*Beliz Gonca Kubat