Geçmişin İzlerini Silmek Mümkün mü?
Geçmişin izleri kalıyor üstümüzde…
İyi bir keşif ve sağlam bir silkeleme yapmadıkça; o etkiler, yönetiyor kararlarımızı ve davranışlarımızı.
Tanıdık bir şey görünce, ona çekiliveriyoruz.
Mesela ailede narsist biri; öfke, kırgınlık, yetersizlik gibi etkiler bıraktıysa üzerimizde; bu özellikleri taşıyan partnerlere çekiliyoruz, taşıdığımız etkilerle.
Eski ilişkilerimizin izlerini üzerimizden temizlemediysek; o izlere göre şekilleniyor sonraki ilişkilerimiz. Yetersiz biri olduğumuza inandıysak; onaylanmak, sevilmek için, fedakarca elimizden geleni yapıyor, bu esnada kendi hakkımıza giriyoruz.
Belki çocukken ilgisiz kaldık, bizi büyütenler tarafından. İlgisiz kişileri partner olarak seçtik; üzerimizde kalan etkilerle. Sonra da ilgi bekledik; olmayınca “neden” diye sorguladık.
Para ile ilişkimiz sorunlu olduysa; istediğimiz kadar kazanıp, bereketini göremedik. Hak ettiğimizi söylesek de, paranın zorluklarına dair kodların izlerini yaşadık.
Geçmiş, bir şekilde iz bırakıyor üzerimizde. Özellikle de küçük yaşlarımızda, otorite sandığımız kişilerden gördüğümüz tutum ve davranışlar, kurulan ya da kurulamayan duygusal bağlar… Her ne kadar reddetsek de, bastırsak da; en rahatsız olduğumuz kişiler gibi davranırken bulabiliyoruz kendimizi. “Asla, annem gibi olmayacağım” derken; çocuğumuza, annemizin bize söylediklerini çıkartıverdik; sakladığımız kara kutumuzdan. Bir bakıyoruz ki kızmak, görmezden gelmek, reddetmek; izlerin iyice içimize işlemesine yol açmış.
Bazı izler, hafızada capcanlı resimler olurken; bazıları ise görüntüsü olmayan, duygusal hafızada tortulu bulaşıklar gibi kalmış oluyor. Bir takım izlerin nasıl oluştuğunu hatırlarken, kimilerini unutuyoruz. İlkokulda rezil olduğumuz bir sahne gözümüzün önüne gelirken; başka bir yerde çaresiz kaldığımız anları unutmaya çalışarak öfkeyle silmeye uğraşıyoruz, yetersizlik izlerini.
Geçmişin üzerimizdeki izlerinin yanı sıra, diğer yandan, bizim de parçalarımız kalıyor; ilişkilerimizde birilerine gönül koyduysak. Elbette, sonraki bağlanmalarımızda kopuklukla etkiliyor bizi bu durum. Bağ kuramıyoruz çünkü bir yerlerde bıraktık duygularımızı. En basitinden, aldatıldıysak; güven duymakta zorlanıyoruz. Kırıldıysak; bir yerlerde kırık parçamızı bırakırken; kalan parçalarımızla eksik hissediyoruz. Bir parçamızı; bir zamanda, olayda, kişide, o an seçmediğimizde bıraktıysak; kalan halimiz yetmiyor, tam ve iyi hissetmeye.
Bizler, kişileri olduğu gibi kabul etmeyi, serbest bırakmayı, hakikatte kendimiz için yapıyoruz; eğer yapmazsak bizim ayağımıza dolanıyor ipler. O nedenle negatif bağları keserek özgürlüğümüzü kazanıyoruz. Tabi ki, zihinde yapılan bir eylem şeklinde değil, duygusuyla olması gerekiyor bunun da. İçindeki torba doluysa, sözde “olanı kabul ettim, affettim, bıraktım” demenle çözülmüyor.
Neleri taşımaya devam ediyorsun yüreğinde? Nerelerde bıraktın parçalarını?
Öğrenmemiz gereken; su gibi olmayı bilmek belki de. Üzerimizdeki izlerin akıp gitmesine izin vermek ve parçalarımızla bütünleşmek.
Zeka da bilgi gibi, çok yönlü kullanıma açık bir şey. Bilgi, kendinin ve çevrenin yararına kullanıldığı gibi; zararına da kullanılabiliyor. Zeka da benzer şekilde, zeki insanlar olayları ve etkilerini fark ederken; bunu menfi ya da müspet bakış açılarına göre bakmayı seçebilirler.
Geçmişin izlerini fark ediyor musun?
Belki de o izler unuttuklarında, hiç etkilenmediğini sandıklarında…
*Beliz Gonca Kubat
Geçmişin üzerinde kalan izlerini silmek, bıraktığın parçalarını toplamak mümkün.
Dilersen hemen şimdi başvuru formunu doldurarak sana özel program hakkında bilgi alabilir, dilersen goncakubat.com da içsel dönüşümünü nasıl gerçekleştireceğini anlatan yazılardan faydalanabilirsin.