Anlaşılmamanın Boğucu Duygusu
Huzursuz edici, sinirlendiren, strese sokan, kendini yalnız hissettiren, hayata küstüren, önemsenmediğini düşündürten, bazen de insana kontrol edemediği tepkiler verdirten bir durumdur: anlaşılmamak.
Hem özel hem iş hem de sosyal hayatta; gerilim, kaygı, korku, endişeye yol açar anlaşılmadığını düşünmek. Kimi zaman öfke patlamaları, kimi zaman içe kapanma şeklinde yaşanır bu duygu. Kendini anlatmak için karşı tarafa yükseltilen sesten başka, duvara atılan kafa ve yumruklarla kendine verilen zararlar da olur. Bazen her şeye herkese küskün olunur.
Anlamak ve anlaşılmak; insanın fiziksel ihtiyaçlarından sonra gelen en önemli konudur. İnsan duygularını, düşüncelerini paylaşma ihtiyacı duyar. Anlaşıldığını hissetmek insana güven verir, aidiyet oluşturur.
Neden önemlidir anlaşılmak?
*Çünkü anlaşılmadığını düşünmek; kabul edilmemek, reddedilmek anlamına gelir. Bir nevi yok sayılmaktır.
*Anlaşılmamak yalnızlık duygusu hissettirir. Anlaşılmadığını düşünen kişilerin bir kısmı kabuğuna çekilir, iletişim kurmaktan kaçınır.
*İnsan kendini ifade etmek, anlatmak, anlaşılmak ister. Bunu sözle ifade edemese de sanatla, müzikle, resimle, yazıyla anlatır. İzlediği filmde, okuduğu kitapta kahramanla bağ kurar. “İşte benim gibi” der, yalnız olmadığını düşünür.
*Kadınlar anlaşılmadığında kendine değer verilmediğini, önemsenmediğini düşünür. Erkekler kendini ifade edemediğini düşünerek kendini yetersiz hisseder, üzerine gelindikçe de eleştirilip, suçlandığını düşünür.
*Birey anlaşılmadığını düşününce ona yakın davranan gruplara girer; çünkü bağ kurar. Bu bazen siyasi bir partiye bağlılık, bazen bir derneğe üyelik, bazen sokak çetelerine, bazen tarikatlara, bazen farklı cinsel eğilimlerin alkışlandığı bir gruba dahil olmak şeklinde olabilir. Bulunduğu ortamda dinlenilmek, ait olduğunu hissetmek, önemsenmek insana güven verir.
Erkeklerde suçlamayla birlikte hissedilen yetersizlik hissinin tetiklenmesi, kadınlarda kendinin ve duygularının değersizleştirildiğinin düşünülmesi ilişkilerde ayrılıklara giden kavgaların ve yol ayrımlarının sebebidir.
Nerden gelir bu anlaşılmama hissi?
Özellikle ilişkilerde öfke patlamalarına kadar götüren anlaşılmıyorum duygusu aslında çok derinlerden gelir.
Çocukken ebeveynlerinin, bakım veren kişilerin seni dinlemediğini, kendini anlatamadığını düşünüyor olabilirsin. Bir şey anlatırken yüzüne bakılmaması, suçsuz olduğun bir konuda dinlenilmeden ceza verilmesi, aç değilken zorla yedirilen yemekler, canın yanarken susturulmalar, uğradığın haksızlıklar, savunmana izin verilmemesi, benzer bir şey söyleyeni kabul ederlerken seni terslemeleri anlaşılmadığın duygularının tohumlarını eker. Reddedilme kaygısından da ifade edemez insan kendini; çocukken kendini anlattığında ebeveynlerinden gördüğü çatılan kaşlar, düşüncelerinin onaylanmayışı, yaptıklarının eleştirilmesi de anlaşılmadığını düşündürtür.
Küçükken ağlamalarına karşılık bulamayan, duygusal ihtiyaçları (ilgi, şefkat, kucak, sevgi…) dikkate alınmayan bebek, büyüdüğünde kendini önemsenmeyen, değersiz hisseden, sevgiyi deneyimlemeyen bir yetişkin olacaktır.
İlişkilerde; kişinin büyüdüğü yapı, yetiştiği çevre, kişilik yapısı, bulunduğu ortam iki kişinin farklı açılardan bakmasına ve bu da tarafların birbirini anlamadığını düşünmesine yol açmaktadır.
Karşıdaki insanla yaşanılan deneyimler, geçmişte olan çatışmalar kişilerin birbirlerine objektif bakmamasına neden olabilir. Karşınızdaki kişi geçmişte sizin bencil, sorumsuz, toleransız, katı biri olduğunuzu düşünmüşse bu düşüncelerini önce kırmanız gerekebilir. Mesela daha önce hata yapan partnerinize nasıl bir anda güvenemiyorsanız, karşınızdaki kişinin de sizin hakkınızdaki düşüncelerinin hemen değişmesini beklemeyin. Her ne kadar kendi üzerinizde çalışmalar yapmış da olsanız, çevrenizin bunu kabullenmesi de bir süreçtir. Sonuçta siz de pat diye değişmediniz.
Anlaşılmamanın ağırlığından özgürleşmek için;
*Önce sen kendini anla. Zihinsel çelişkilerin, içinde tam oturmamış duyguların dışına yansıyacak; kontrol edemediğin şekillerde. Bazen duruşunda, bazen mimiklerinde ve en çok da yaydığın enerjinde dengeye getiremediğin duygularını hissettireceksin çevrene.
Kendini anlamaya içindeki çocuğu dinleyerek başla. O çocuk nerelerde anlaşılmadığını düşündü? Hangi duygularını bastırdı? Ne zaman susturuldu? Kimi zaman o çocuk kendini kapatmış olabilir: duyman için önce onun sakinleşmesini, güvenmesini sağla. Belki de öfkeyle kendini koruduğuna inanmış da olabilir.
*Beklentilerden azat ol. İnsanlar üzerinde fazla beklentiye girmek hayal kırıklığına sebep olabilir. Özellikle ilişkilerde kendini iyice tanıtmadan karşındakinin seni mutlu edecek şeyler yapmasını beklemek çok akılcı bir yaklaşım değildir. İnsanın kendini tanıtması için; önce kendini tanıyıp, karşısındakinin diliyle ifade etmeyi bilmesi gerekiyor. Anlayış ve sevgi dili kişiye göre değişebilir.
*“Ben söylemeden karşı taraf anlasın” düşüncesinden çık. Karşıdan zihninin okunmasını bekleme. Bu arada karşındakinin zihnini okumasını her zaman istemezsin zaten; çünkü her zaman olumlu düşünceler geçmez zihinden 🙂
Eşi tarafından anlaşılmadığını düşünerek kontrol edemediği tepkiler veren bir beyle çalışırken, bu duygunun kaynağı nereden geliyor; bunu bulmak için çalıştık. Çünkü sadece bilinçli farkındalık; duyguların ağır bastığı noktada yetersiz kalır. Burada kişi mantıklı zihinle davranışlarının uygun olmadığını biliyor; kendine bir söz veriyor ancak bu sözü tutamıyor, bir tartışma sırasında kendini suçlanmış hissediyor, alınıyor, sinirleniyor. Eşiyle tartışmalarında küçük düşürecek, yanlış anlaşılmaya neden olan şeylerde; kötü tepki vererek, haksız yere suçlanmış gibi hissettiği duygulardan yola çıktığımız regresyon seansında çocukluğunda dövüldüğü sahneler zihninde canlandı; çocukken dedikleri yapılmıyor, tersleniyordu. Bir gün haklı olduğunu ispat etmek için evden kaçıyor, ancak geri döndüğünde açıklaması dinlenilmeden anne babası tarafından bir güzel dövülüyor.
Regresyon sırasında gittiği sahnelerden birinde de; gelen bir misafir düzenli olarak ona harçlık verdiği için çocuk ondan harçlık istiyor. Babası misafirlerin yanında böyle konuşmaman gerekiyor diyerek azarlıyor, kızıyor. Çocuk bu; harçlıkla kendine bir şey almayı planlamış fakat derdini anlatamadığı için korku hissediyor dili tutuluyor. Bu kişi günlük hayatta anlaşılmadığında, kendini ifade edemediğinde dili tutuluyor gibi hissediyor.
Bir başka danışanım da benzer bir deneyim sonucu yeni girdiği ortamlarda heyecanlanıyor, kendini anlatmakta zorlanıyor, hatta ağzından ses çıkmıyor. Hikayesi şöyle başlıyor; “6 yaşlarındayken eve gelen misafire bana bir şey aldınız mı? diye soruyorum, bunun üzerine annem “rezil ettin beni” diye bir girişiyor, korkudan altına yapıyorum.” Bu kişiyle yaptığımız travma çalışmasından sonra; girdiği ortamlarda kendini anlatabiliyor, artık işyerinde sunumları bile rahatça yapabilir hale geliyor.
Anlaşılmayınca kızmak, küsmek, agresif tavırlar sergilemek, laf sokmak belki de çocukken büyüklerinden aldığın bir duygu da olabilir. Anlaşılmadığını düşündüğünde bugün verdiğin tepkileri hayatında kim yapıyordu?
İlişkilerle ilgili olarak da; karşıdakine duyguları boşalttıktan sonra onun gözlerinden bakıp; davranışının sebebini hissederek anlama çalışması yapıyoruz. Biliyoruz ki her insanın davranışlarının altında kendince olumlu bir niyet var; belki bilmiyordu, belki de kendini korumak için o şekilde hareket etmişti. Bunu anlamak (duyguların boşaltılmış olması şart) karşıdaki kişiyi affetmeyi sağlıyor.
*Kişi sizin bakış açınızdan çok kötü şeyler yapmış olabilir. Ancak onun içinde bulunduğu şartları, büyüdüğü ortamı, taşıdığı duyguları anlamaya çalışabilirsiniz. Belki onun yerinde bir başkası da olsa benzer şekilde davranırdı. Yargıladıklarımızla yargılanma ihtimalimizi her daim göz önünde bulunduralım. Hayat bazen kişiyi öyle bir noktaya getirir ki “asla yapmam” dediklerini yaptırtabilir.
*Anlamak için aynı düşüncede olmanız gerekmez. Kişi size göre haklı olmasa da düşüncesine saygı duymayı öğrenmeniz ve anlaşıldığını hissettirmeniz kavgaların büyümemesi için önemli. Anlaşıldığını hisseden kişi, narsist değilse, anlamaya da çalışacaktır.
*Herkesin kabınca anladığını kabul etmek gerekir. İlkokula giden bir çocuğa bir profesör edasıyla konuşursanız sizi anlamayacaktır. Kişinin anlayacağı şekilde anlatmak da önemli.
Anlaşılmak için anlamayı öğren:
*Kişi sizin bakış açınızdan çok kötü şeyler yapmış olabilir. Ancak onun içinde bulunduğu şartları, büyüdüğü ortamı, taşıdığı duyguları anlamaya çalışabilirsiniz. Belki onun yerinde bir başkası da olsa benzer şekilde davranırdı. Yargıladıklarımızla yargılanma ihtimalimizi her daim göz önünde bulunduralım. Hayat bazen kişiyi öyle bir noktaya getirir ki “asla yapmam” dediklerini yaptırtabilir.
*Anlamak için aynı düşüncede olmanız gerekmez. Kişi size göre haklı olmasa da düşüncesine saygı duymayı öğrenmeniz ve anlaşıldığını hissettirmeniz kavgaların büyümemesi için önemli. Anlaşıldığını hisseden kişi, narsist değilse, anlamaya da çalışacaktır.
*Herkesin kabınca anladığını kabul etmek gerekir. İlkokula giden bir çocuğa bir profesör edasıyla konuşursanız sizi anlamayacaktır. Kişinin anlayacağı şekilde anlatmak da önemli.
*Şefkat iyileştiricidir. Kendinizden başlayarak anlamadığınız kişilere de şefkat göstermeyi öğrenin. İlk kez dünyaya geldiğinde başlar anlaşılma ihtiyacı; atılan çığlıklar annenin kucağına almasıyla yerini sakinliğe bırakır. Bu noktadan hareketle; anlaşılmadığını düşünen, annesinin sıcak temasıyla sakinleşmeyi deneyimlemiş bir insana, içtenlikle sarılmak öfkeyi dinginliğe götürecektir.
*İnsanların aynı düşüncede olmasını beklemek renksiz bir dünyada yaşamak gibi olurdu. O yüzden farklı düşüncelerin hayata kattığı renkleri gör. Herkes rolünü oynuyor hayatta ve çoğu zaman yaşadığın olaylar dengeni bulman için geliyor.
*Beliz Gonca Kubat
Anlaşılmamanın getirdiği öfke, kaygı, yalnızlık, endişe, stresten
özgürleşmek ve kendini en güzel şekilde ifade edebileceğin duygularda olmayı
öğrenmek için aşağıdaki formu doldurabilirsin. Kontenjan limitlidir.